9.4.08

Canlılar Nasıl Göç Eder: Denizde Göç Eden Hayvanlar

* 35 metre uzunluğa ve 130 ton ağırlığa varabilen iri yapısıyla, gelmiş geçmiş en büyük hayvan olduğuna inanılan balinalar nasıl göç ederler?

* Renkleri türlere göre değişiklik gösteren ve mavinin tonlarından yeşile, kahverengiye kadar farklı renklerde görülen ıstakozların konvoy halinde göç ettiklerini duymuş muydunuz?

* Dünyadaki bütün yılan balıklarının doğduktan hemen sonra, hiçbir kılavuzları olmadan ortalama 6000 km’lik bir yolculuk yaparak ebeveynlerinin yaşadıkları yerlere gidip yaşamlarına orada devam ettiklerini biliyor musunuz?

Dünya genelindeki tüm okyanuslarda, ılıman bölgelerde özellikle de tropikallerde sığ alanlardan derin yerlere kadar denizlerdeki birçok canlı çeşitli şekillerde göçler gerçekleştirir. Bu göçlerden bazıları zaman zaman gerçekleşen, bazıları ise sürekli olan göçlerdir. Denizlerde göç eden canlıların bu serüvenlerinin her birinde bambaşka özellikler vardır…

Balinaların Dairesel Göçleri

Balinalar günümüzde yaşayan en büyük canlılardır. En büyükleri 35 metre boyu ve 130 ton ağırlığı ile mavi balinalardır. Balinaların pigme denilen en küçük türü dahi 6 metre boyunda ve 5 ton ağırlığındadır.

Balinaların göçleri tropikal denizlerden kutup denizlerine kadar uzanan yıllık dairesel seyahatlerdir. Göçleri en dikkat çekenler de çubuklu balinalardır. Bu balina türü sıcak tropikal ya da tropikal ile ılıman kuşak arasındaki sularda ürer.

Neslin devamı için bu üreme yerinin özellikleri önem taşımaktadır; çünkü yavruların yaşaması için mutlaka sıcak sularda bulunmaları gerekmektedir. Yeni doğan yavruların derilerinin altında koruyucu yağ tabakası yoktur. Eğer yavrular bu özellikleriyle kutup denizlerinde doğmuş olsalardı donarak ölürlerdi. Bu yüzden balinaların doğum yerlerinin sıcak tropikal sular olması son derece hikmetlidir.

Yavru balinalar birkaç ay yalnızca anne sütü ile beslenirler. Balina sütünün yağı ve proteini zengin olduğundan yavrunun büyümesi ve özellikle de yağın depolanması çok hızlı olur. Bu, genç yavru için hayati bir özelliktir; çünkü donan kutup sularında annesinin ilgisine ve hızla güç kazanmaya muhtaçtır.

Doğum yaptıktan sonra yavrularını büyüten balinalar bir süre sonra besin bulabilmek için kuzey denizlerine doğru hareket ederler. Çubuklu balinalar yılın en azından dört ayı beslenmeden yaşayabilirler. Bu sırada yazın depoladıkları yağları kullanırlar. Hatta üreme alanlarına doğru yaptıkları dönüş yolculuğunda hamile olmalarına ve kimi zaman da bir yavru emziriyor olmalarına rağmen beslenmeden 7.000 kilometreden fazla yüzebilirler. (John Owen, Fantastic Journey, s.161)

Bitkisel planktonlarla beslenen balinaların beslenmek için seçtikleri bölgenin özellikleri de dikkat çekicidir. Karada olduğu gibi denizde de tüm hayat, bitkilerin varlığına bağlıdır. Antarktika Denizi tropikal denizlere göre 10-20 kat daha fazla plankton içerir. Bunu biliyormuş gibi balinalar beslenmek için bu bölgelere gelirler.

Çubuklu balinaların okyanusta özel üreme ve beslenme alanlarına yaptıkları uzun seyahatleri inceleyen bilim adamları için balinaların yön bulma konusundaki yöntemleri merak konusu olmaktadır. Bu konuda en çok öne sürülen açıklama, balinaların dünyanın manyetik alanındaki değişiklikleri algılayabilecek bir yapıya sahip olduklarıdır. Beyinlerini çevreleyen dokularda, bu işe yarayacak manyetik depolar olduğu düşünülmektedir.

Böylece balinalar dünyanın manyetik alanını kullanarak basit bir harita ve zamanlama elde ederler. Bu onların kendi pozisyonlarını görmelerini ve ilerlemelerini sağlar. Bunu başarabilmek için de bölgesel manyetik alandaki küçük değişimleri fark edebilirler.

Buraya kadar anlattığımız herşey tek tek bir mucizeler zincirinin halkalarıdır. Allah, doğacak yavrunun neye ihtiyacı olacağını, nerede doğması gerektiğini, beden yapısının nasıl olacağını daha en başından bilir. Çünkü yeryüzünden gökyüzüne tüm evreni yaratan ve her an bu yaratmaya devam eden Allah'tır. O'nun bilgisi herşeyi kuşatmıştır.

Bu canlılar doğum yaptıktan sonra nerede besin bulabileceklerini ve o bölgeye nereden gideceklerini de bilemezler. Bu canlıların her birinin bedenlerindeki mükemmellik ve sergiledikleri akıl ve organizasyon şüpheye yer bırakmayacak şekilde yaratılışı ispatlar.

Bu bilgilerden haberdar olan herkes, bunların asla tesadüfler sonucu olamayacağını da takdir edebilir. Bir hayvanın böyle bilgilere sahip olacak kadar bilinç ve akıl sahibi olabileceğini iddia edemez. Çünkü birçok insan bu bilgiyi belki burada okuyarak öğrenmektedir. Bir balinanın bu bilgiye sahip olması ise elbette olağanüstü bir durumdur.

Uzun Okyanus Yolcuları: Istakozlar

Istakozların göçleri genel olarak daha sakin sulara doğru olur. Bu seyahat sırasında oldukça dikkat çekici görüntüler meydana gelir. Her ıstakoz kendi önündekine dokunacak şekilde pozisyon alır ve yaklaşık elli-altmış ıstakoz biraraya gelerek bir konvoy oluştururlar. Bu şekilde okyanus tabanında birkaç gün ve gece yürürler. (David Attenborough, The Trials of Life, s.123)

Konvoyun elemanları kendi pozisyonlarını, antenlerinin ve ön bacaklarının uçlarını sürekli olarak önlerindeki ıstakozun karnına dokunarak belirler. Bu bağlantı ıstakozun anteni alınsa bile bozulmaz. Antenleri alınan ıstakoz önündeki ıstakoza ön ayaklarının ucuyla daha fazla dokunmaya başlar. Eğer bu uçlar da alınırsa o zaman ıstakoz ön ayaklarının ikinci uçları ile diğerlerine dokunur. Bu şekilde ıstakoz görmese bile sıranın korunmasını garanti altına almış olur.

Istakozların göçe toplu olarak karar verdikleri düşünülse bile bu şekilde tek sıra oluşturarak seyahat etmelerini açıklayabilmek zordur. Bu davranış şeklinin ıstakoza birçok faydası vardır. Öncelikle yol boyunca karşılaşacağı tehlikelere tek başına karşı koyamayacak olan ıstakozlar, birlikte hareket ettiklerinde av olmaktan kurtulabilirler. Çünkü tümünün birden sahip oldukları gözler, antenler ve diğer tüm alıcılar düşmanı fark etmek ve caydırmak için aynı anda kullanılmış olur. Genellikle bu göç yolunda büyük balıkların saldırısına uğrarlar. Saldırı esnasında lider kendi etrafında döner. Bunu gören diğer bireyler tehlike olduğunu anlar ve onlar da dönerek bir rozet şekli oluştururlar. Bu sırada ıstakozlarda savunma kabukları oluşur. Normal şartlar altında çok çabuk yem olacakken bu tedbirler sayesinde düşmandan korunmuş olurlar. Ayrıca ıstakozların en hassas yerleri karın bölgeleridir. En büyük hasarı bu bölgelerinden alırlar. Dizi şeklinde sıralandıklarında ise bir arkada olan ıstakoz diğerinin karın bölgesini kapatarak onu korumuş olur. (John Owen, Fantastic Journey, s.109)

Dizi şeklinde göç etmek ıstakozların hareket kabiliyetlerini de artırır. Tek başına su içinde ilerlerken karşılaşılan sürtünme kuvvetiyle, bir bireyin arkasından giderken karşılaşılan kuvvet arasında yarı yarıya fark vardır.

Yapılan araştırmalar, ıstakozların tanımadıkları bir yere yerleştirildiklerinde de kendi bölgelerine dönebildiklerini göstermiştir. Ancak bütün çalışmalara rağmen bunu hangi yöntemi kullanarak yaptıkları tam olarak anlaşılamamıştır.

Istakozlar, içinde yaşadıkları ortamın iklimsel değişikliklerini fark eder, bu ortam şartlarının kendi yaşamları için bir risk olacağını anlar ve ona göre de önceden tedbir alırlar. Üstelik ıstakozlar, kendileri için uygun olan ortamın okyanusun neresinde olduğunu ve oraya hangi yolla en çabuk ulaşılacağını da önceden bilirler. Allah'ın ilhamıyla hareket eden ıstakozlar, tereddüt etmeden hedeflerine doğru yönelirler.

Okyanus Balıklarının Göçleri

Okyanuslarda yaşayan birbirinden farklı balık türleri çeşitli uzunluklarda yolculuklar yaparlar. Küçük kaya balıklarından tonlarca ağırlığındaki balinalara ya da dev tuna balıklarına kadar tüm seyahat eden balıkların ayrı bir göç şekli vardır. Kimi, hareket eden bir besin kaynağına, kimi uygun üreme alanlarına ulaşmak için, kimi de zor çevre koşulları meydana geldiğinde uygun yaşam alanları bulmak için göç ederler.

Karadaki tabiatın değişimi ile kıyaslandığında okyanus dalgaları ve gelgitin düzenli hareketlerinin sabit olduğu ve bunun da yön bulma konusunda güven verici olduğu düşünülebilir. Ancak denizlerin derin bölgelerinde durum böyle değildir, hareket ve değişim vardır hatta karadaki kadar fazla değişim söz konusudur. Üstelik bu değişimi görmek ve anlamak karadakine göre biraz daha zordur. Okyanustaki balıklar da bu zorluklara rağmen beslenmek veya üremek için göç ederler.

Bu şartlar altında, bir balık, koskoca okyanusta binlerce kilometrekarelik bir alanda besin bulacağı veya yumurtlayacağı uygun bölgeyi nasıl bulur?

Balıklar okyanuslar arası göç ederken yönlerini bulmak için birbirinden farklı birçok yöntemden faydalanırlar. Mercan kayalığı balıkları üzerinde yapılan araştırmalar onların yön bulmada mercanlardan faydalandıklarını göstermiştir. Bilim adamları özellikle çıkıntılı bir mercan kayalığını balıkların düzenli göç yolları üzerinden alıp, yerini değiştirdiklerinde, balıkların da seyahat yollarını mercanın yeni yerine göre değiştirdiklerini de tespit etmişlerdir. Kıyı boyunca göç eden diğer balık türleri de yönlerini belirlemede muhtemelen aynı yöntemden faydalanmaktadırlar. Kıyıya paralel olarak yüzen bu balıklar, kıyının arazi şekli ile birebir uyumlu bir göç rotası izlemektedirler.

Karada ve havada göç eden bazı canlılar gibi, balıklar da göç yolları için Güneş'ten faydalanarak yönlerini bulurlar. Birçok balık geceleri barındıkları yerlerden sahildeki besin yerlerine doğru yüzerken bu yöntemi kullanır. Bu esnada Güneş'ten faydalandıklarına dair en önemli bulgu, sahilden uzağa götürülüp bırakılan papağan balıklarının güneşli günlerde direkt olarak sahile doğru yüzerken bulutlu günlerde amaçsız olarak yüzmeleridir. Bunlar bilim adamlarının tespit edebildikleri örneklerdir. Ancak geceleri ve bulutlu günlerde göç eden ton balıklarının yönünü nasıl bulduğu araştırmacılar için halen hayranlık duydukları bir sırdır. İnsanlardan çok daha üstün bir yetenekle bu balıklar yollarını şaşırmadan, gitmeleri gereken yere ulaşırlar. Suyun altındaki bir balığın -kuşbakışı bir görüntüye sahipmiş gibi- bir hedef doğrultusunda rota izlemesi, üzerinde düşünülmesi gereken iman hakikatlerindendir.

Bu canlıların kendi yönlerini belirlerken faydalandıkları bir diğer teknik de -kuşlarda olduğu gibi- dünyanın manyetik ve bazı elektriksel alanlarındaki değişiklikleri fark edebiliyor olmalarıdır. Köpek balıkları üzerinde yapılan bazı araştırmalar onların dünyanın manyetik alanındaki değişiklikleri fark edebildiklerini göstermiştir. Elektriksel alanlarla ilgili araştırmalar da yine köpek balıkları üzerinde yapılmıştır. Kafalarında ve burunlarında elektrik alanlarına hassas olan çukurların var olduğu bulunmuş, yön bulma kabiliyetleri bu bedensel özellikleriyle açıklanmaya çalışılmıştır.

Okyanustaki akıntılar dünyanın manyetik alanının etkisiyle güçlü elektrik alanları oluştururlar. İşte bu elektrik alanlarından oluşan akıntılar, bir köpek balığı için okyanusta belirgin otoyollar gibidir. Fakat her ne kadar tüm bunlar yeterli bir açıklama gibi geliyorsa da, okyanus balıklarının yönlerini bulması bunların hiçbiri ile tam olarak açıklanamaz. Örneğin ton balıkları, köpek balıkları gibi elektriğe hassas çukur organlara sahip değillerdir. Öyleyse bu canlılar ulaşacakları yerleri bulmak için hangi mekanizmaları kullanırlar?

Araştırmacılar bu konuya hiçbir açıklama getiremezler. Ancak unutulmamalıdır ki, ileride bir gün bu konuyla ilgili de bir mekanizma bulunsa yine de balıkların göçündeki olağanüstü durum sürecektir. Çünkü bir balığın böylesine kusursuz bir yeteneğe kendi kararıyla veya tesadüflerin etkisiyle sahip olması mümkün değildir. Akıl ve şuur sahibi bir varlık olarak insan kendisi için böyle bir organ geliştirmek istese yapamaz. Oysa balıklar, yeryüzünde ilk varoldukları günden itibaren milyonlarca yıldır bu özelliklere sahiptirler. Allah'ın varlığı ve yaratılış gerçeği dışında hiçbir düşünce, evrendeki canlıların düzenini ve yaşamları boyunca gösterdikleri muazzam aklı açıklayamaz. Allah, evrendeki herşeyi yaratan ve hepsine bir düzen içinde şekil verendir. Onlara yaşamları boyunca gösterdikleri üstün aklı da kesintisiz olarak Allah ilham etmektedir:

"Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir... " (Nur Suresi, 64)


Okyanuslardaki Hayret Verici Göç Serüveninin Üyeleri: Yılan Balıkları

Kuzey Atlantik Okyanusu'nda Bermuda'nın güneyinde bulunan Sargasso Denizi, Kuzey Atlantik akıntısının yoğunlaştığı ve hafif rüzgarların bulunduğu bir bölgedir. Aynı zamanda tatlı su yılan balıkları tarafından yapılan en uzun okyanus göçlerinden birinin başlangıç ve bitiş noktasıdır.

Yılan balıklarının göçü en açıklanamaz ve en hayret verici göçlerden biridir. Yılan balıkları, Atlas Okyanusu'ndaki Sargasso Denizi'nde doğsalar da, yetişkin hiçbir yılan balığı orada yakalanmamıştır. Çünkü balıklar doğduktan bir süre sonra hızla burayı terk edip Avrupa ve Amerika'da ebeveynlerinin yaşadıkları nehirlere doğru yüzerler.

Yaklaşık 6000 kilometrelik yolculuklarında onlara kılavuzluk edecek kimse yoktur; yeni doğmuş olmalarına rağmen yine de yollarını şaşırmazlar. Bu küçük canlılara bu noktada akıntılar yardım eder. Gulf Stream denilen sıcak su akıntısı, onların Avrupa'ya doğru yol almalarında yardımcı olur. (Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 5, s.1784) Sonunda yaşamlarını sürdürecekleri nehirlere ulaşırlar. Burada yaşayıp, erişkinliğe ulaştıklarında hepsi aynı anda sözleşmişcesine nehirlerden okyanusa doğru yüzmeye, doğdukları ve yumurtlayacakları yer olan Sargasso'ya doğru yolculuğa çıkarlar. Bu döngü bu şekilde devam eder.

Burada önemli bir detay vardır: Yılan balıklarının yüzme kabiliyetleri zayıftır. Buna rağmen yılan balıkları, üreyip ölmek için okyanusun derinliklerinde onbinlerce kilometre katederek göç etmektedirler. Ayrıca yumurtadan çıkan yılan balıklarının neden bulundukları bölgede kalmadıkları, istisnasız olarak ebeveynlerinin geldiği bölgelere doğru uzun bir yol katettikleri de oldukça şaşırtıcıdır. Bu canlıların daha dünyaya gelir gelmez, kendilerine yol gösteren büyük bir yılanbalığı olmadığı halde böyle bir yolculuğa çıkmaları, kendilerine bu bilginin doğmadan önce verildiğini gösterir. Hiç şüphe yok ki onlara bu bilgiyi, onların ve alemlerin Yaratıcısı olan Yüce Allah vermektedir.

Yumurtadan çıkan yavrular 2 çeşit larva dönemi geçirdikten sonra ebeveynlerinin yaşadıkları ülkeye geri göç yaparlar. Bu göç yaklaşık 3 yıl sürer ve yanlarında onlara yol gösteren hiç kimse yoktur.

Larvalar, yumurtadan çıkıp akarsuların denizlere döküldüğü yerlere ulaşıncaya kadar şeffaftırlar.

Su dışında uzun süre yaşayabilen yılan balıkları, ıslak çamurlu zeminlerde kolayca hareket edebilirler. Öyle ki, bir nehirden çıkarak karada uzun mesafeleri sürünerek geçip, kilometrelerce ötedeki bir başka nehire veya göle girdikleri sıklıkla görülmüştür.

Yetişkin hale gelene kadar dişiler tatlı sularda, erkekler ise nehirlerin denizlerle buluştuğu yerlerde yaşarlar. Üreme döneminde dişiler erkeklerin yanına gelir ve bu aşamadan sonra denize açılırlar.

Erişkin dişi ve erkek yılan balıkları Sargasso Denizi’ne gelir ve 1000 metreden fazla derinliklerde yumurtalarını bırakırlar. Daha sonra hem dişiler hem de erkekler ölürler.

Nehir ve göllerde sarı-kahverengi tonlarında olan bu canlılar, okyanusa açıldıklarında gümüş rengini alırlar. Bu, Allah’ın onların bedenlerinde yarattığı, bulundukları her iki farklı ortamda da düşmanlarından korunmalarına yardımcı olan mükemmel bir özelliktir.

Ülkemizdeki nehirlerde ve denizlerimizde de çok sayıda yılan balığı yaşar. Yaklaşık 7-8 yıl sonunda üreyebilecek duruma gelirler ve doğdukları yer olan Sargasso Denizi’ne doğru yola çıkarlar. Yolculukları genelde, bulundukları yöreye ve suyun sıcaklığına bağlı olarak Eylül sonundan Ocak ortasına kadar sürer.

Allah, Alemlerin Rabbi'dir

Allah, yaratmış olduğu uçsuz bucaksız kainattaki sayısız varlıkla Kendisi’ni insanlara tanıtır. Apayrı bir alem olan okyanus ve denizlerde yaşayan canlıların bu muhteşem göçleri, Yüce Rabbimiz’in örneksiz yaratışının en mükemmel örneklerindendir. Burada çok az bir kısmını incelediğimiz söz konusu canlılardan bir tanesi üzerinde temiz bir akılla düşünmek dahi, bir insanın iman etmesi için tek başına yeterlidir.

Samimi olarak bu bilgileri değerlendirenler Allah'a iman ederken, zulüm ve büyüklenme içinde olanlarsa gerçeği gördükleri halde Allah'ın apaçık olan varlığını inkar ederler. Bu kişiler dünyada olduğu kadar ahirette de kayıptadırlar. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır:

"Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip- yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir." (Şura Suresi, 29)

Sincapların Mükemmel Savunma Tekniğine Sahip Kuyrukları

Canlıların, yavrularına bakmaları, onların sorumluluklarını üstlenmeleri ve onlar için türlü fedakârlıklarda bulunmaları, evrimcilerin “Hayat bir savaştan ibarettir ve doğada güçlü, bencil olan hayatta kalacaktır” tarzındaki asılsız iddialarını tamamen geçersiz kılmaktadır.

Yuvalarını ağaç dalları yerine yerde yaptıkları için yer sincapları olarak adlandırılan sincaplar da, diğer canlılar gibi evrimcilerin iddialarını çürüten muhteşem özelliklere sahiptirler. Nitekim Science dergisinin 15 Ağustos 2006 tarihli yayınında yer alan bir habere göre, California Üniversitesi'nden Aaron Rundus'un yer sincapları hakkında ortaya çıkardığı bir gerçek, evrendeki benzersiz yaratılış örneklerinden birini daha gözler önüne sermiştir.

Yer Sincaplarının Mükemmel Savunma Sistemleri

Yer sincapları, ağaçlardaki yuvalara oranla daha savunmasız olan yerdeki yuvalarının korunması için büyük bir dikkat gerektiren tedbirler alırlar. Çünkü yer sincaplarının savunmasız yavrularının en büyük düşmanı yılanlardır. Çıngıraklı yılan ve diğer yılan türleri yuvaya sessizce yaklaşarak ani bir atakla yer sincaplarının yavrularına saldırıp onları avlayabilirler. Fakat yetişkin sincaplar, Yüce Allah’ın üstün aklının bir eseri olan muhteşem donanımları sayesinde yılanların saldırılarını önleyebilirler. Üstelik bunu yaparken yılan türlerine göre taktik değiştirirler.

Sincaplar Yılan Türlerini Nasıl Ayırt Edebiliyorlar?

Çıngıraklı yılanlar ısıya karşı çok hassastırlar. Avları olan küçük memelilerin çıkardıkları kızılötesi ışımayı ya da sıcaklığı belirlemede uzman bir organları vardır. Çıngıraklı yılanın başının ön kısmındaki göz çukurlarında bulunan bu ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared (kızılötesi) ışını saptar. Bu saptama, ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını saniyenin binde 35'i kadar kısa bir sürede tespit edebilecek kadar hassastır. İşte yer sincapları da çıngıraklı yılanların ısıya duyarlı olan bu özelliklerinden yararlanırlar.

Araştırmacılar yer sincabının çıngıraklı yılanlara karşı kuyruk sallayarak gösterdiği tepkinin aynısını diğer yılanlara da gösterdiğini gözlemlemişlerdir. Ancak kızılötesi görüntüleme cihazları kullanıldığında sincapların çıngıraklı yılan tehdidi ile karşılaştıklarında vücutlarındaki kan akışını hızlandırarak kuyruk sıcaklıklarını 50C arttırdıkları belirlenmiştir. Çıngıraklı yılanın aksine ısıya duyarlılığı olmayan boğa yılanlarıyla karşılaştıklarında ise kuyruk ısılarında bir değişim olmamıştır. Sincapların seçici davranması ve kızılötesi kuyruk sallama tepkisini sadece çıngıraklı yılan için kullanmaları onların kusursuz bir ilimle yaratıldıklarını ortaya koymuştur.

Kuyruktan Gelen Uyarı Sinyalleri Nasıl Tespit Edildi?

Laboratuvar deneylerini gerçekleştiren Aaron Rundus sincapların, kuyruklarındaki ısınmayı kan damarlarını genişleterek elde ettiklerini düşündü. Isınan kuyruğun yılanı etkisiz hale getirdiğinden emin olabilmek için ise bir robot-sincap üretti. Bunun için gerçek sincap kürkü ve uzaktan kumanda edilip ısınabilen bir kuyruk kullandı. Çıngıraklı yılanlar gerçeği çok andıran robot-kuyruğu inandırıcı bulmuşlardı. Rundus bazı denemelerde kuyruğu oda sıcaklığında tuttu. Bazılarında ise ısıyı sincabın kuyruğunun ısındığı an ulaştığı derece olan 28 dereceye kadar çıkardı. Sonuç başarılıydı. Yılanlar, ısı yükseldiğinde robot-sincabın uzağında kalmaya büyük bir dikkat gösteriyorlardı.

Bu keşfin ardından Chicago Üniversitesi'nde sincap davranışları üzerine çalışan davranış ekolojisi uzmanı Jill Mateo, "Bu çalışma, doğa hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösterdi." demiştir.

Isıya Duyarlı Olan Yılan Yer Sincabının Isı Yayan Kuyruğuna Neden Saldırmıyor?

Yapılan deneyde çıngıraklı yılan, “sıcak” kuyruğunu başının üzerine kaldırmış bir sincapla karşılaştığında avcı davranışını bırakıp kendini koruma durumuna geçiyordu. Bilim adamlarına göre yılanın ısı yayan kuyruğa saldırmayarak kendini savunma durumuna geçmesinin nedeni; sıcak kuyruğun yaydığı sinyallerin, yetişkin sincabın yavrusunu korumaya karşı hazır olduğunu göstermesi olabilir. Çünkü yılanlar, savunmaya hazır yetişkin bir sincabın keskin dişlerinin öldürücü darbelerinden çekinirler.

Yılan Zehrine Karşı Alınan Önlem

Çıngıraklı yılanların en tehlikeli özellikleri öldürücü olan zehirleridir. Ancak yer sincapları yılanların bu öldürücü zehrine karşı bağışıklık sağlayan kan proteinlerine sahiptirler. Bu nedenle çıngıraklı yılanlara uzun süre ve yoğun şekilde karşı koyabilirler. Elbette, bu özellik Yüce Allah’ın sincaplara bahşettiği nimetlerden yalnızca biridir. Evrendeki herşeyi mükemmel bir kusursuzluk içinde yaratan Yüce Allah, her şeyin Kendi kontrolü ile hareket ettiğini şöyle haber vermiştir:

"Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için." (Talak Suresi, 12)


Bir Sincap Karşısındaki Yılan Türüne Göre Vücut Isısını Nasıl Belirler?

Bu, bilim adamlarının üzerinde önemle durduğu önemli bir sorudur. Yer sincabının vücut ısısı eğer korktuğu için yükselseydi her yılan türü için aynı tepkiyi vermesi ve kuyruk ısısını yükseltmesi gerekirdi. Oysa bu özellik, sadece çıngıraklı yılanlara tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Bazı araştırmalar koku alma ve duyma yoluyla aldığı işaretlerle kimi canlı türlerinin karşılarındaki düşmanının çıngıraklı yılan olduğunu anladıklarını ortaya koymuştur. Muhtemelen bu durum yer sincapları için de geçerlidir. Ancak burada yine ilginç olan özellik, bu canlıların çıngıraklı yılanların ısıya hassas alıcıları olduğunu adeta “bilmeleridir”. Sincaplar bu bilgiyi nereden öğrenmişlerdir? Deneme yanılma yöntemi ile öğrenmiş olsalar bile bu becerilerini genlerine işleyip gelecek nesillere aktarmayı nasıl başarmışlardır? Böyle bir başarının var olduğunu iddia etmek, okuma yazma bilen birinin bunu genlerine işlemesine ve bunun ardından doğan çocuklarının doğuştan okuma yazma bilmesine benzetilebilir. Bu nasıl imkânsızsa aynı durum sincap için de geçerlidir. Evrimciler açıklayamadıkları bu durumu içgüdü olarak nitelendirirler. Oysa evrimcilerin içgüdü olarak tanımladıkları bu özellik, gerçekte Yüce Allah’ın ilhamıdır.

Sonuç:

Bir yer sincabının;

* Isıya duyarlı çıngıraklı yılanlar ile ısıya duyarlı olmayan yılanları ayırt edebilmesi,

* Kendi kalp atışlarını değiştirip ısıya duyarlı olan çıngıraklı yılanları tehdit etmek için kuyruğunu havaya kaldırıp ısıtması,( http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=1950100)

* Yılana karşı bu meydan okuma sırasında yılanın öldürücü zehrine karşı vücudunda bir panzehir üretilmesi aklı ve şuuru olmayan küçücük bir canlının düşünüp planlayabileceği taktikler elbette değildir.( Science NOW Daily News, Betsy Mason, A Tail of Self Defense, 15 Ağustos 2006)

Aslında sincabın kendi sıcaklık sinyalini sezme gibi bir becerisi yoktur. Hatta sincap kuyruk ısısının yükseldiğini bile bilmemektedir. Bu canlı gibi diğer tüm canlı varlıklar üzerinde basit bir gözlem yapan her insan, bu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığını ya da ardı ardına gelen tesadüflerin eseri olamayacağını açıkça görebilir.

Canlıların gösterdikleri davranışların kaynağı ne kendi vücutlarında, ne de doğada bulunur. Bu canlıların davranışlarını yöneten akıl ve güç; her canlıyı yoktan var eden, denetleyen, her an gözleyen ve her canlıya neler yapacağını ilham eden Yüce Allah'a aittir. Kuran'da bu gerçek şöyle haber verilmektedir:

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)
Yüce Rabbimiz her canlıyı yavrusunu koruyacak özel yöntemlere sahip olarak yaratmıştır. Bu yöntemlerin en ilginçlerinden biriyse yer sincaplarına aittir.

Yer sincaplarının kuyruklarında gizli olan bu yöntemin ne olduğunu, sincapların bu yöntem ile neyi hedeflediklerini ve kızılötesi sensörü olan yılanları olmayanlardan nasıl ayırt ettiklerini okuduğunuzda ilmin yegane sahibi olan Yüce Allah’ın yaratma sanatına bir kez daha şahit olacaksınız.

Hiç şüphesiz bir yer sincabı düşmanını nasıl etkisiz hale getireceğini kendiliğinden bilemez. Düşmanına karşı kendi kendine savunma taktikleri geliştiremez.

En önemlisi de bu savunma metodunu kullanmak için uygun olan yapıyı kendiliğinden bedeninde var edemez.

Bu mucizevi özellik yer sincabıyla birlikte var olmuş, yani onunla beraber yaratılmıştır. Bir Kuran ayetinde bildirildiği gibi, "... Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye güç yetirendir." (Maide Suresi, 17)